29 Nisan 2010 Perşembe

ÇİLEKLİ CHEESECAKE AMA SÜZME YOĞURTLA...

Cheesecake kelimesini duyduğu zaman yüzü gülmeyen bir insan var mıdır acaba? Hadi deneyin, bir arkadaşınızla konuşurken "cheesecake yapacağım" veya "yaptım" deyin, bakın nasıl da koca bir gülümseme yerleşiyor yüzüne. Cheesecake konusunda son derece seçici davranan bir insanım ben. Her cheesecake'i sevemiyorum çünkü içerisinde kutu kutu labne peynir ve krema olunca bana çok ağır geliyor doğrusu. Bu nedenle hayatta yiyip yiyebildiğim ve yerken mutluluktan coştuğum nadir cheesecake'lerden ikisi Starbucks'ın limonlu cheesecake'i ve browni cheesecake'idir. Peki neden? Çünkü Starbucks'ın cheesecake'leri labne peyniriyle değil, süzme yoğurtla yapılır. Bu nedenle de tadı hafif mi hafiftir. En azından ben Starbucks'da çalışırken öyleydi. Lezzetleri de onca yıldan sonra değişmediğine göre, hala öyle olsa gerek. İnternette bir sürü tarif aradım. Labne peynirli, kremalı tarifleri elemek zorunda kaldım. Aman ha sizler sayfanıza peynirli tarifler koyduysanız sakın üstünüze alınmayın. Hepsi harikadır, inanılmazdır eminim. Bu sadece, benim cheesecake'e süzme yoğurtlu tariflerle alışmış olmamdan kaynaklanıyor. Taban tarifini zaten biliyordum. Sadece iç krema malzemesi ve sos malzemesi konusunda yardıma ihtiyacım vardı. Açık Büfe'nin cheesecake tarifi kek kreması anlamında tam istediğim ve düşündüğüm gibiydi. Ahududulu Süzme Yoğurt Keki'nin "kek malzemeleri" bölümünden esinlendim bu nedenle. Kendilerine çok teşekkür ederim. Sos tarifinde ise "Yemek Zevki"ndeki "çilekli cheesecake"in sos malzemelerini kullandım. Esinlendiğim tüm tarifler için sahiplerine çok çok teşekkür ederim. Gelelim tarife:
ÇİLEKLİ CHEESECAKE
malzemeler:
tabanı için:
1,5 paket Eti Burçak yulaflı bisküvi (rondoda iyice çekip un haline getirdim.)
100 gr. erimiş veya oda sıcaklığında tereyağ
kek için:
500 gr süzme yoğurt
1/2 paket labne peyniri + 1/2 paket taze krema peyniri (carrefour marka kullandım, tarifte 1 paket labne peyniri yazıyor.)
1 bardak şeker
2 tepeleme yemek kaşığı un
2 yumurta
1/4 bardak süt (biraz daha az kullandım)
1 yemek kaşığı limon suyu
tarifte ayrıca limon kabuğu rendesi de yer alıyordu, ben kullanmadım.
sos için:
2 yemek kaşığı nişasta (buğday nişastası kullandım)
4 yemek kaşığı şeker
2 fincan su
1 su bardağı çilek püresi (çilekleri iyice yıkadıktan sonra rondoda püre haline getirdim.)
"Fincan" ölçüsünü çay fincanı olarak kullandım ama sanırım büyük oldu biraz çünkü sos tatsızdı, o nedenle ben 3 kaşık daha şeker ilave ettim. Sanırım türk kahvesi fincanıydı, "fincan" olarak belirtilen.
Ben ayrıca süsleme için 4-5 dilimlenmiş çilek hazırladım.
Nasıl Yaptım?
Taban için, iyice çekilmiş bisküviyi tereyağıyla karıştırdım. İyice karıştırdıktan sonra, yağlanmış kelepçeli kek kalıbının dibine bastırarak döşedim. Buzdolabında iyice sertleşmesi için 10-15 dakika beklettim.
Kek için, sırasıyla, süzme yoğurt, peynirler, şeker, un, limon suyu, tek tek yumurtalar ve son olarak sütü, yavaş çalışan mikesere ekledim. Hızını yavaş yavaş arttırdım ve iyice karıştıktan sonra tabanın üzerine kek karışımını boşalttım. 180 derecelik fırında kek kabarıp, üzeri iyice kızarana kadar (yaklaşık 45 dk.) pişirdim. ayrıca fırının içerisine küçük bir güveç kabında su da koydum ki, üzeri çatlamasın. Kek piştikten sonra fırını kapadım ama kapağını 1 saat süreyle açmadım. Bu sürenin sonunda keki iyice soğuması için biraz da dışarıda beklettim ve soğuduktan sonra üzerine hazırladığım sosu döktüm. Bu arada sos için nişasta, şeker ve suyu pişirdim. Soğuduktan sonra çilek püresini ilave ettim. Sosun yarısını kekin üzerine döktükten sonra, 4-5 dilimlenmiş çileği de kekin üzerine döktüm ve kalan sosu da ekledim. Soğuyan keki buzdolabına kaldırdım. Ben bu işlemleri gece yatmadan önce yaptım ki kek sabaha soğumuş olsun. Gece boyunca iyice soğuyan ve sosu sertleşen cheesecake'i sabah kelepçeli kalıptan dikkatlice çıkardım.
Ortaya böyle bir güzellik çıktı işte. Lezzeti mükemmeldi. Emeği geçen tüm blog yazarı arkadaşlarıma teşekkür ederim.

24 Nisan 2010 Cumartesi

"chez Nathalie" ve çikolataya doyan bir Cadı...

Sevgili öğrencimiz ve arkadaşımız Boğaç bugün elinde sürpriz bir kutuyla geldi. Tabi cadının gözler fal taşı. Küçük bir çocuk gibi "Ne var içinde? ne var içinde?" Bir de öğretmen olacağım:) Evin içinde koşturup durmadığım kaldı. Kutu açıldı. İçinden Gökhan'a, bana ve Boğaç'a bakan mis gibi Beyaz Fırın "chez Nathalie" markalı çikolataları çıktı. Margarin yerine kakao yağı, çok az şeker, meyve aroması yerine meyvenin kendisi, özenle seçilmiş kuru yemişler, elde şekillenen çikolatalar; Chez Nathalie markasının özelliklerinden sadece bazıları...(http://www.beyazfirin.com/beyaz_firin_chez_nathalie.aspx)
İncecik bir tabaka halindeki kaliteli çikolata tabletlerinin üzerindeki kuruyemişleri görüyor musunuz? Herkesin zevki farklı tabi. Ben kayısılı ve vişneli olanlara bayıldım. Boğaç'cığım çok teşekkürler...

23 Nisan 2010 Cuma

SALATALIK KAVURMASI

Sevgili Tijen'ciğimden yine son derece yaratıcı, hafif ve lezzetli bir tarif denedim bugün. Turunç Kokulu Düşler'den bu tarif de. Portakallı ve Çikolatalı Kek'i hatırladınız mı? O da aynı kitaptaki yüzlerce muhteşem tariften biri.
İlk duyduğunuzda "salatalık pişer mi hiç?" diyebilirsiniz. Yok, ben demedim çünkü değişik şeyler denemeyi çok seven bir insan olarak başlığı görmem bile tarifi yapmaya karar vermeme yetti.
Çok basit bir tarif. Tavsiye ederim.
malzemeler:
4 adet salatalık
1 diş sarımsak (ezilmiş)
2 çay kaşığı tereyağ
1 çorba kaşığı kadar doğranmış dereotu
taze çekilmiş kara biber, tuz
Salatalıkları yıkayıp doğradıktan sonra, uzunlamasına ikiye kestim ve çekirdeklerini çıkardıktan sonra ince ince dilimledim. Tereyağında karabiber, tuz ve sarımsağı biraz çevirdim. Karabiber ve sarımsakların kokularını duymaya başladığımda salatalıkları ekledim ve 3-4 dakika bu şekilde kavurmaya devam ettim. Ateşten aldıktan sonra da üzerine dereotu serptim. Meze olarak, ara sıcak olarak veya sadece garnitür olarak ideal bir tarif, Tijenim çoook teşekkürler...

ORGANİK PAZARDAN SOFRAMIZA GELENLER

Dün Çarşamba'ydı. Malum, biz Kadıköy'lülerin organik pazar günü. Annemi aldım öğleden sonra, hafif yağmur sinyali veren ama sıcak mı sıcak, güzel mi güzel bir havada, mis gibi Özgürlük Parkı'nda güzel bir gezintiye çıktık. Pazar, sıradan bir pazar değil de organik pazar olunca işler değişiyor. Ürünleri satan kişilerin kültürleri, bilgileri, kendi yetiştirdikleri ürünlerin en iyi şekilde tanıtımlarını yapmalarından tutun da, pazar içerisinde dolaşırken kulağınızı okşayan jazz tınıları, etrafta mırıldayan kediler, kuşlar, böcekler, yeni açmış çiçeklere kadar, her şey cenneti çağrıştırıyor sanki. Seviyorum o yüzden çarşamba günlerini. Gerçi normal pazarlar da çok zevk veriyor bana. Pazar renktir çünkü. Çeşitlerin, doğanın sunduklarının sergisidir bir anlamda. Tabi organik olunca iç rahatlığı da beraberinde artmış oluyor.
Çok fazla bir şey almadım aslında. Organik kahverengi pirinç, 1/2 kilo bebe havuç, 1/2 kilo yer elması, bir de pazarda dolaşırken içmek için bir şişe karadut suyu.
Şöyle bir turladıktan sonra anneciğimle güzel demli bir çay içtik. Derslerim de vardı, vakit çok bol değildi. Dönüşte enginarlara gözüm takıldı ama almadım. Kara bir kediciği sevdim. Kediler jazz dinlemeyi çok seviyorlar. Saksafon çalan müzisyen enstrümanını bırakınca kara kedinin mırlaması azalıyordu, tekrar başladığınca kedicik de mırıltılara başlıyordu.
Oradan buradan anlattım ufak tefek şeyler, içimden geldiğince. Çok detaya, çok kelime oyununa, edebiyata girmeden çünkü kelimeler ve cümlelerin de biraz organikleşmeye ihtiyacı var sanırım.
Bugün de dün aldığım cicilerle harika yemekler ortaya çıktı. Akşam yemeğimiz hafifti, lezizdi, çok eğlenceliydi. Ufak ufak bahsedeyim mi?

SARIMSAKLI MAYDANOZLU EKMEKLER
malzemeler:
3 adet kepekli ekmek
4 diş sarımsak
3 dal maydanoz
1 çorba kaşığı zeytinyağı
tuz
1 çorba kaşığı limon suyu
6 ince parça taze kaşar peyniri

Peynir hariç tüm malzemeleri havan ezeceğiyle ezerek iyice karıştırdım. Ekmeklerin üzerine sürdüm ve en üste de parça kaşar peynirlerini yerleştirdim. Fırının ızgara kısmını biraz ısıttım ve ekmekleri aluminyum folyonun içerisine koyduktan sonra folyoyu sıkıca kapattım. 10-15 dakika kadar ızgarada pişirdim. Piştikten sonra folyoyu açtım ve ocağın kendi ısısıyla biraz daha çıtır hale gelmesini sağladım.

KARA CADI PİLAVI
malzemeler:
2 su bardağı ayıklanmış yıkanmış kahverengi pirinç
3 dal taze soğan (ince doğranmış)
10-12 doğranmış taze fasulye
1/2 konserve mısır
tavuk suyu (2 bardak)
sıcak su (2 bardak)
1 tatlı kaşığı tereyağ
2 çorba kaşığı ayçiçek yağı
tuz
taze çekilmiş kara biber

Pirinçleri önce 1/2 saat kadar sıcak suda beklettim. Daha sonra tereyağ ve sıvı yağ karışımında biraz kavurdum. Tuzu, tavuk suyunu, sıcak suyu ekledim. Üstüne fasulyeleri koydum, kapağını kapatarak suyun büyük kısmını çekene kadar pişirdim. Biliyorsunuz kahverengi pirinç kolay pişmez. Beyaz pirincin iki katı oranında su ve iki katı oranında pişirme süresi gereklidir. Pirinçler biraz suyunu çekince, içinde daha su varken, taze soğanları ve mısırları da ekledim. Diğer malzemeleri de koyduktan sonra kapağı kapattım ve iyice pişene kadar ateşte tuttum. Piştikten sonra havlu kağıtla tencerenin üzerini örttüm, kapağı kapattım ve 15 dakika kadar demlenmeye bıraktım. Afiyet olsun.

ZEYTİNYAĞLI YER ELMASI
malzemeler
En sevdiğim yemeklerden birisidir. Kaldı ki buram buram havuç kokan havuçlar ve buram buram yer elması kokan yer elmalarıyla bir başka oluyor:)
1/2 kg yer elması
3 adet bebe havuç
10 adet arpacık soğan
3 tatlı kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1/2 limonun suyu
2 çorba kaşığı zeytinyağı
3 dal maydanoz
İlk önce yağda arpacık soğanlarını kavurdum. Küçük doğradığım havuçları da ekledim. 2-3 dakika kapağı kapalı olarak pişirdim. Yıkayıp doğradıktan sonra limonlu suda beklettiğim yer elmalarını da ekledim. Şeker, tuz ve limon suyu ilavesinden sonra üstüne gelecek kadar sıcak su ekledim ve suyunu çekene kadar yani havuçlar ve yer elmaları pişene kadar kısık ateşte tuttum. Tencereden aldıktan sonra üzerine ince doğranmış maydanozları serptim. Soğuttuktan sonra servis yaptım.
İşte organik bir çarşamba gününün sonrasında kocacığımla keyfini çıkardığımız sofranın detayları arkadaşlar...Umarım beğenmişsinizdir. Kadıköy tarafındaysanız mutlaka Çarşamba günkü pazara uğramanızı tavsiye ederim.

21 Nisan 2010 Çarşamba

ELMALI TARÇINLI PASTA

Ne zamandır yayınlamayı beklediğim bir tarifti bu ama fırsat olmadı. Benim değil zaten. Yemekgünlüğüm'deki muhteşem iki tarifin tarafımdan birleştirilmiş hali:) Harika ve pratik bir elmalı turta tarifinin üzerine yine yemekgünlüğüm'den bir başka tarif olan havuçlu kek tarifinin üzerindeki krema'yı ekleyince, elma ve tarçına da uyumlu bir şekilde süsleyince ortaya böyle güzel bir görüntü çıktı işte. Yemekgünlüğüm'e teşekkür ederim farkında olmadan bu şahane pastayı oluşturmama yardımcı olduğu için. Bu tarifle beraber misafirlere sunduğum yemeğin tüm tarifleri de bitmiş oluyor. Afiyet olsuuuunnn....

15 Nisan 2010 Perşembe

ET YEMİCEM, ET YEMİCEM, HOOOP YEDİM!

Böyle işte benim vejeteryanlık hikayem. Yılın yarısında et yemiyorum. Bir süre süper idare ediyorum. Gayet açık ve net bu konudaki felsefem. Kalbi atan ve aile kuran canlıları yememizin doğru olduğunu düşünmüyorum. Ama irade bu tabi, bir yere kadar dayanabiliyorum. Genellikle beni davamdan vazgeçiren ya lahmacun oluyor, ya kebap. Yani yurt dışında olsam hiç sıkıntım olmaz bu disiplini sürdürmek konusunda.
İşte bu görüşüm nedeniyle, değerli arkadaşlarım, blog sayfamda mümkün olduğunca az etli tarife yer vermek istiyorum. Biz az yediğimiz için paylaşım da az oluyor dolayısıyla. Ama az da olsa arada sırada çok sevdiğim ve vazgeçemediğim etli tariflere de yer vermeye karar verdim ama minimum düzeyde tüketmemiz dileği ve umuduyla...İşte onlardan biri:
SOSİSLİ KOLAY BÖREK
Geçen günkü davet sofrasından, eklemeye fırsat bulamadığım bir tarif. Misafirler çok beğendi. Çok pratik, kolay ve çok lezzetli. Bu börek tarifini canım Selma Teyze'mden öğrendim. Öpüyorum onu bi sürü, eğer okuyorsa:) Yapıp, pişirmeden buzluğa atıp saklayabilirsiniz, iç malzemesini değiştirebilirsiniz. Ya da pişirdikten sonra buzlukta tutabilirsiniz. Nasıl isterseniz.
Malzemeler:
1 paket kokteyl sosis
3 adet yufka
su
zeytinyağı
1 yumurtanın sarısı
susam
çörekotu
Nasıl Yaptım?
Yufkaları, sigara böreğinden bir boy büyük olacak şekilde üçgen kestim. Yani daire şeklindeki yufkayı 4 kez kesmek suretiyle üçgen yufkalar elde ettim. Bir kat yufka alıp, üzerine fırçayla önce su sürdüm, daha sonra da çok hafif zeytinyağ. Bir yufkayı daha alıp onun üzerine koydum, aynı işlemi yaptım ve içine iki adet kokteyl sosis koyup, kalın sigara böreği şeklinde sardım. Yağlı kağıt serili tepsiye tüm börekleri koyduktan sonra üzerlerine tekrar su ve zeytinyağ sürdüm. Son olarak yumurta sarısı ve üzerine de susam ve çörek otu ekledim. 180-200 derece fırında güzelce kızarana kadar pişirdim.
"Ne biçim tarif? Sosisleri yufkaların içine koydu, fırına verdi!" diyeceksiniz belki ama gerçekten o kadar lezzetli oluyor ki anlatamam. Bir kere, komplike bir lezzet çıkmıyor ortaya. Börek seviyorsanız, sosis seviyorsanız bayılacaksınız. Sade, pratik, lezzetli...Tavsiye ederim...

13 Nisan 2010 Salı

MUKAÇİ !!!

Yani MUz, KAhve ve Çİkolata:) Madem etkinliğin adı "Adını Sen Koy", koydum işte adını:)) Pembe Düşbahçesi'nden çok sevgili arkadaşlarımızın başlattığı "Adını Sen Koy" etkinliği için yaptım Mukaçi'yi. Etkinliğin özelliği, muz, çikolata ve kahveyi kullanarak güzel bir lezzet çıkarmak ortaya. Bu arada laf aramızda, bu, cadının katıldığı ilk etkinlik. Tarifin linkini e-postayla yollamak yeterliymiş sanırım ama umarım bir yerlerde bir hata yapmıyorumdur:) Arkadaşlar bu anlamda cadı'ya biraz anlayış lütfen:) Ayrıca bu şahane etkinlik için (bence duyuruları, afişi, tasarımı vs. harikaydı) sizlere çok çok teşekkürler...
MUKAÇİ  "Kahve Glazürlü, Muzlu Çikolatalı Mini Kek"
Kek Malzemeleri:
1+ 3/4 su bardağı un
1/2 su bardağı şeker
2 yumurta
1/2 su bardağı sıvı yağ
1 paket kabartma tozu
1 paket şekerli vanilin
3 adet olgun muz (çatalla iyice ezilmiş)
3/4 su bardağı bitter damla çikolata
Glazür Malzemeleri
3 çorba kaşığı koyu, yeni hazırlanmış french press kahve
1 çay kaşığı türk kahvesi (toz olarak)
1 tatlı kaşığı oda sıcaklığında bekletilmiş tereyağ
1,5 su bardağı pudra şekeri  (koyu glazür kıvamı için biraz daha kullanılabilir.)
Kek için öncelikle yumurtalar ve şekeri hafifçe çırptım. İyice karıştıktan sonra sıvı yağı ekledim. Çatalla iyice ezdiğim muzları ilave ettim. Unu ve kabartma tozunu eleyerek bu karışıma ekledim ve şekerli vanilini de kattım. Son olarak bitter damla çikolataları ekledim ve muffin kalıplarına karışımı paylaştırdım. Yaklaşık 180 derecede kürdan testi başarılı sonuçlanana kadar pişirdim.
Glazür için, tüm malzemeleri hızlı bir şekilde çırparak, kıvamını buluncaya kadar karıştırdım. buradaki oranlarla hafif kıvamlı bir glazür çıkıyor ortaya çünkü zaten kek de çikolatalı olduğu için şeker komasına sokmayayım kendimi istedim..
Kek ve glazür oda sıcaklığına geldikten sonra glazürü keklerin üzerine paylaştırdım ve iyice soğumasını bekledim.
İşte Mukaçi'nin öyküsü arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. Tekrar teşekkürlerimi sunuyorum cadıyı etkinlik meseleleriyle heyecanlandırıp, gaza getirip, güzel şeyler yaratmasını sağladığınız için:)

 Pembe Dusbahcesi  Adini Sen Koy Etkinligi

ETKİNLİĞE HAZIRLIK...



Pembe Düşbahçesi'nden çok sevgili arkadaşlarımızın başlattığı "Adını Sen Koy" etkinliği için son iki gün kalmış. Bu etkinlik için damla çikolata ve muz almıştım. Kahveyi de ekleyince güzel bir tarif çıkacak ortaya. Aklımda süper bir şey var, du bakalım noolcak:) Bekleyiniz, bekleyiniz;) Beklerken siz de tarifleri gönderiniz:)

 Pembe Dusbahcesi  Adini Sen Koy Etkinligi

12 Nisan 2010 Pazartesi

VE SOFRADAKİLER...

Dersler ve provalarla dolu yoğun bir hafta sonunun ardından birikmiş tariflerle tekrar aranızdayım... Geçen günkü şu davet sofrasının detaylarını anlatmak lazım önce. Sırada öyle çok tarif birikti ki. Bir de hatırlar mısınız bilmem, kayıtlardan birinde "bu site bir tarif sitesi değil" diye atıp tutmuştum. Baktım da, bal gibi bir tarif sitesi olmuş. Hayata dair, kedilerime ve mutfağıma dair her şey dedim ama son zamanlarda öyle keyifli geçiyor ki mutfak maceralarım, anlatmadan olmaz, e tarifleri de paylaşmadan olmaz. Tükürdüğümü mü yalıyorum bilmem artık ama niye tarif sitesi olmasınmış bu site di mi efendim? Bakınız, bakınız, görünüyor tarifler:

KABAK MEZESİ
Yapması son derece kolay, basit malzemelere ihtiyaç duyan ama çok lezzetli bir mezedir kabak mezesi. Oya Ablam yani Gökhan'ın halası çok daha farklı yapıyor bunu. Sanıyorum ayrıca bir meyane sosuyla hazırlıyor yoğurt yerine. Tadından yenmiyor onun da ama benim tarifim süzme yoğurtla. Hatta ilk öğrendiğim  ve uyguladığım tariflerden biridir. Nereden öğrendim, nerden buldum tarifi veya uydurdum mu nedir inanın bilmiyorum.

3 adet kabak (rendelenmiş)
1 bardak süzme yoğurt (Daha yoğurtlu bir lezzet isterseniz oranı arttırabilirsiniz.) (Bu arada yaparken göz kararı kullandım yoğurdu tam olarak 1 bardak olmayabilir, deneyiniz;)
3-4 diş sarımsak
2 çorba kaşığı kadar dereotu
tuz
                                               karabiber
                                               zeytinyağ
Rendelenmiş kabakları teflon tavada, çok az zeytinyağ, karabiber,tuz ve su ilavesiyle, iyice yumuşayana kadar pişirdim. Pişen ve soğuyan kabakları 3-4 diş ezilmiş sarımsakla karıştırılmış yoğurda ekledim. Dereotunu ve zeytinyağını da ekledikten sonra iyice karıştırdım. Son olarak bir parça dereotuyla süsleyerek servis yaptım. Dilerseniz kırmızı biberle biraz ateşte kızdırdığınız yağı da üzerine döküp servis yapabilirsiniz. Veya sadece kırmızıbiberle karıştırılmış zeytinyağ ekleyebilirsiniz. Tercih ve sunum zevki tamamen size kalmış. Afiyet şeker olsun...



Şimdi gelelim kısır tarifimize. Burada biraz affınıza sığınmam gerekiyor çünkü sanıyorum hayatımda en göz kararı, en kafama göre, en ölçüsüz yaptığım yemeklerden biridir kısır ama her seferinde aynı şahane lezzet çıkar ortaya. Bunun en temel nedenlerinden biri sanıyorum, kısırın hayatta öğrendiğim ilk tarif olmasıdır. Sanıyorum 12-13 yaşlarındaydım ve Edremitli anneannemin sürekli "sarma içi" yapması nedeniyle çok "kısır" kültürüm oluşmamıştı. "Kısır kültürü" nedir yaa?:) Yani demek istediğim, pilavlık bulgurla yapılan "Sarma İçi" meşhurdu bizim evde ben küçükken. Ona da bayılırım, o ayrı, ama komşunun getirdiği kısır her zaman daha gizemli, daha ulaşılmaz olmuştu gözümde. Veeee, ne yaptım, ne ettim, tarifler deneyerek, ekleyerek, çıkartarak kendi kısır tarifimi oluşturdum. Ölçülerden emin değilim çünkü ölçü kullanmıyorum kısır yaparken ama zaten damak tadına göre malzeme ekleyip çıkarmaya çok uygun bir yiyecek kısır.

KISIR
1/4 paket köftelik veya kısırlık bulgur
2 çorba kaşığı salça (ben domates ve biber salçası karışık kullandım)
5-6 diş sarımsak (eğer isterseniz, ben kısıra çok yakıştığını düşünüyorum.)
1 adet kuru soğan
5-6 dal taze soğan
1 bardak maydanoz
1 bardak dereotu
                                               2 domates
                                               3-4 yemek kaşığı nar ekşisi
                                               2 limon
                                               1 tatlı kaşığı kimyon
                                               1/2 çay bardağı nane (taze nane de olabilir)
                                               tuz
                                               sumak
                                               pul biber
                                               zeytinyağ
Küçükken, kısır yaptığımda salçayı hiç pişirmeden çiğ olarak ilave ederdim bulgura ama pişirince lezzeti gerçekten çok farklı oluyor. Öncelikle, bulguru kapaklı bir tencereye alıp, üzerine gelecek kadar sıcak su koydum. Üstünü iyice geçmesine gerek yok, hafif diri kalan bulgurlar, malzemeler ve limonun suyuyla tam kıvamını buluyor çünkü. Sıcak suyu ekledikten sonra tencerenin kapağını kapadım ve yaklaşık 15 dakika bulgurların suyu iyice çekmesini bekledim. Bu arada, 1-2 çorba kaşığı zeytinyağda küçük küçük doğranmış kuru soğanları iyice pembeleşene kadar pişirdim. Daha sonra salçayı ilave ettim ve soğanlarla beraber iyice pişmesini sağladım. Sulandırmak için 2-3 çorba kaşığı kadar sıcak su da ilave ettim ki bulgurlarla iyice kaynaşıp, rengini verebilsin. Soğanlı salçalı karışımını bulgurlara ilave ettim ve iyice karıştırdım ta ki bulgurlar turuncu olup kısır rengine bürünene kadar. Bu aşamada kocacığım yardım ediyor bana. Çok güzel kısır karıştırıyor ben diğer malzemeleri hazırlarken:) Salçayı bulgura iyice yedirdikten sonra biraz tuz(zevkinize göre), ezilmiş sarımsaklar, 1 limon ve zeytinyağıyla kısırı karıştırdım. Limon ve zeytinyağı aromasını bulgurların iyice emmesi için bu süreç. Daha sonra ince doğranmış taze soğan, maydanoz ve dereotunu da ilave edip bir kez daha karıştırdım. Domateslerin kabuğunu kesinlikle soymam ben ama isterseniz soyabilirsiniz tabi. Küçük küçük doğradıktan sonra, domatesleri son katı malzeme olarak ekledim kısıra. Son olarak eklememin nedeni, ezilip dağılmaması için domateslerin. Kimyon, kalan bir limonun suyu, nar ekşisi, (eğer isterseniz) biraz daha zeytinyağ, tuz, pul biber, sumak ve naneyi de ekledim ve son olarak tekrar karıştırdım. Sunum ve süsleme limon ve maydanozlarla olabilir mesela. Afiyet olsun...
Gelelim 3 renkli salataya. Aslında şekil olarak çok başarılı olmadığını düşünüyorum çünkü salatayı, olması gerekenden daha büyük bir kapta yaptığım için, biraz basık oldu görüntüsü. Ama lezzet süperdi.

ÜÇ RENKLİ SALATA
4-5 adet orta boy patates (bendeki patatesler nedense baseball topu kadar olduğu için iki tane kullandım.)
2 adet havuç
1/3 kırmızı lahana
1/2 bardak taze soğan (ince doğranmış)
1 bardak maydanoz (ince doğranmış)
kuru nane
                                               tuz
                                               taze çekilmiş karabiber
                                               her bir kat için 4-5 yemek kaşığı zeytinyağ
                                               her bir kat için 1/2 limonun suyu
Patatesleri biraz şeker ve tuz katılmış suda iyice haşladım. Nasılsa püre haline getireceğim için önce soydum, küp küp doğradım ve o şekilde haşladım. Daha sonra ezerek ve biraz taze çekilmiş karabiber ekleyerek iyice püre haline getirdim. Üç renkli salatanın doğru oranları için ölçü burada devreye giriyor. Ezilmiş patatesi 3'e böldüm ama iki bölümünü lahana va havuçla karıştıracağım için, 2 küçük parça, 1 de nispeten daha büyük parça elde etmeye çalıştım. Havucu rendeledim ve teflon tavada biraz zeytinyağıyla ve 2 yemek kaşığı su ilavesiyle yumuşayana kadar pişirdim. Daha sonra ayırdığım bir bölüm patesle iyice karıştırdım. Zeytinyağ, yarım limon ve tuzla tatlandırdım ve kenara ayırdım. Bu, turuncu renkli salatam olmuş oldu. Kırmızı lahanayı ince dilimledikten sonra aynı şekilde biraz zeytinyağ ve tuz ilavesiyle teflon tavada pişirdim. İyice yumuşadıktan sonra rondoda çektim. Onu da ayrılan patatesle, zeytinyağ, limon ve tuzla karıştırdım ve mor renkli salatamı da elde etmiş oldum. Kalan daha büyük orandaki ezilmiş patatesin içine soğanları, maydanozları, naneyi, zeytinyağ, limon ve tuzu ekledim. Onu da iyice karıştırdım ve yeşil renkli salatamı elde ettim. Bir borcamın içerisine streç folyo yerleştirdim ve en alta yeşil salata, üzerine turuncu salata ve en üste de mor salata olmak üzere kat kat salataları sıraladım. Bir servis tabağına, borcamı ters çevirerek yerleştirdim ve çıkan salatanın üzerinden streç folyoyu ayırdım. İşte böyle bir güzellik çıktı ortaya. Tekrar afiyet olsun...

Sıralı resimden henüz anlatmadığım iki tarif kalıyor sanırım. Biri Sosisli Börek, diğeri de Elmalı Tarçınlı Pasta. Sırt ağrılarım coştu şu anda. O nedenle ufak bir araya ihtiyacım var. En kısa zamanda gelecek onlar da cadının sayfasına...

8 Nisan 2010 Perşembe

DOSTLARIN GÜLÜMSEMESİ...TÜM YORGUNLUĞA DEĞER

Dostlarımızla çok güzel bir akşam geçirdik. O tatlı yorgunluk elimizden, kolumuzdan, ayaklarımızdan aktı gitti, geriye sadece gülümseme, mutluluk ve afiyet bırakarak. Ne güzel şey insanın arkadaşlarını ağırlaması, onların, yaptığın ufak tefek lezzetleri beğenmesi, karınlarının doyması, ikramlar, kahkahalar, sohbetler...
Hatamız olmadı mı? Olmaz mı? Şaşkın cadı ana yemeklerin fotoğrafını çekmeyi unuttu o telaş içinde. Sıcak sıcak servis yapayım derken, mide de uzun zamandır boş durunca, karşısında da arkadaşlarını görünce, unutuverdim işte.
Ama sofra ve diğer tüm ciciler fotoğraflandı. Soframız çok abartılı ve süslü bir sofra değildi ama gönüller şendi efendim:)
Altta da şimdilik, tariflerden önce bir resmigeçit sundum size. Kabak mezesi, kısır, üç renkli salata ve sosisli börektir kendileri. Tatlı için harika bir pasta vardı finalde. Onun da tarifini en kısa zamanda yazacağım ama bir fotoğraf anlatsın özet hikayesini şimdilik:) İşte böyle, iyi ki varlar dostlar, ve iyi ki varsınız sizler:)



7 Nisan 2010 Çarşamba

ŞAŞKIN GÖZLERLE BAKTIM CADIYAAA!

Akşama misafirler geliyor. Çok sevdiğimiz arkadaşlarımız...Her ne kadar güzel yemek yapma konusunda çok mütevazı olmasam da (he he:) misafir ağırlama konusuna gelince korkmuyor değilim doğrusu. Yakın arkadaşlar, dostlar bile gelse, ister istemez bir elimin ayağıma dolanması durumu oluyor tabi ama tatlı bir telaş bu. Ben hazırlıkları yaparken benim maymunlar beni seyrediyor evde. "Neye hazırlanıyor bu bu kadar böyle", "noooluyo yaa?" durumları oluyor yani. 3 tane kedoşum var biliyorsunuz. Bıdık'ı ve Melis'i tanıtmıştım size daha önce, yandaki resimde tombalak gözlerle bakan da Pandora, arkasındaki de Melis:) Hazırladığım sofrayı ve tarifleri paylaşacağım tabi ki ama o zamana dek benim melekler göz kırpsın size...Pandora melek ve Melis melek:)

4 Nisan 2010 Pazar

İŞTE SEZONUN İLK ENGİNAR TARİFİ

En klasik tariften başlayalım. Nasılsa uzun bir enginar mevsimi var önümüzde. Umarım dolması dahil çeşit çeşit tarifini yayınlarım buradan. Şekil de oldu laf aramızda, önce tanıttık enginarı bir güzel, şimdi de tarifler geliyor:)
Zeytinyağlı enginar zaten en temel tariflerden biri. Her hanım kızımızın da bilmesi gereken bir tarif zira beyefendiler pek memnun oluyor enginar lezzetinden:)) Şımarmayayım daha fazla, tarife geçeyim.
4 adet temizlenmiş enginar (daha önceki yazıda dediğim gibi, çok acıyorum enginarın yapraklarının atılmasına, ama markette gördüklerimi çok beğendim, fiyatı da gayet uygundu, hemen aldım.)
1 adet patates
1 adet soğan
5 çorba kaşığı kadar haşlanmış bezelye
dereotu
                                               3 tatlı kaşığı toz şeker
                                               1 tatlı kaşığı tuz
                                                limon
                                               zeytinyağı

Öncelikle şunu belirteyim arkadaşlar, şeker koyup koymamak tamamen sizin alışkanlığınıza ve damak tadınıza bağlı. Biz ailecek, eskilerden beri zeytinyağlıları şekerli pişirip yemeğe alışığız ama zeytinyağlı yemeklere şeker koymayı sevmeyenlerdenseniz, oranı azaltabilirsiniz, veya isterseniz hiç koymayabilirsiniz.
Öncelikle bir kaç çorba kaşığı zeyinyağda soğanları kavurdum, hatta altını kısıp, kapağını kapatıp biraz da pişirdim. Daha sonra küçük küpler halinde doğradığım patatesleri ekledim. Normalde havuç da koyuyorum bu yemeğe ama evde kalmamıştı, koymadım o yüzden. Biraz da patateslerle soğanları çevirdim ateşte ve limonlu suda beklettiğim (kararmaması için) enginarları tencereye ekledim. Harcından biraz enginarların üstüne de koyup pişirebilirsiniz veya piştikten sonra enginarların üzerine içi pay edebilirsiniz, nasıl isterseniz. 2 su bardağı sıcak suya, yarım limon sıkıp, tuzu ve şekerini de ekledikten sonra bu sosu pişmekte olan enginarların üzerine ekledim ve ateşi iyice kısarak, kapağı da kapatarak yaklaşık yarım saat pişirdim. Suyu çekmeleri, yumuşamış olmaları önemli enginarların ve tabi diğer malzemeler iyice pişmeli. Yanmamasına dikkat ederek, arada bir kontrol ederseniz bir sorun olacağını sanmam. Altını kapattıktan sonra, enginarların üzerine taze dereotunu doğradım ve biraz ılındıktan sonra soğuması için buzdolabına kaldırdım.
İsterseniz bakla ve bezelyeyle, isterseniz garnitürle veya hatta pirinçle pişirebilirsiniz zeytinyağlı enginarı. İç harcı tamamen zevkinize kalmış, ve tabi evinizdeki malzemelere...Afiyet şeker olsun hepinize:)

3 Nisan 2010 Cumartesi

ENGİNAR: MEVSİMİ GELDİ, HOŞGELDİ...

Ne kadar severim enginarı. Sevmeyene de çok rastlamadım. Gökhan'la ilk tanıştığımda, korktuğundan olsa gerek, o ana dek enginar tatmadığını söylemişti. Annesi de herhalde en lezzetli enginar yapan insandır dünyada:) Ama deneyememiş işte. Bir cesaret gösterdi ve tadına baktı bir gün, veeee, asla vazgeçemedi enginar lezzetinden...
Gerçekten eskilerin tabiriyle nevi şahsına münhasır bir sebzedir kendileri. Ben de bugün sezonun ilk enginarını alınca cadı sayfama ufak bir "hoşgeldin enginar" girizgahı yapayım dedim. Zaten "zeytinyağlı enginar"dan başlayarak, tarifler uzayıp gidecek gibi görünüyor. Ama ilk önce enginardan bahsetmek gerek, nedir enginar, nerede yetişir?
Enginar daha çok Güney Avrupa ve Akdeniz'de yetişen bir bitki. Aslında bir çiçek. Yenilebilir kısımın içinden uzayan son derece güzel bir çiçeği var enginarın. Nedense Türkiye'deki tariflerde bir türlü kullanılmayan harika lezzetli yaprakları ve içinde yemeye alışık olduğumuz etli kısmı barındıran zengin bir sebze.
Gerçekten Türkiye, o kadar tarif zengini bir ülke olmasına rağmen, enginarı tam kapasiteyle tüketebilen bir ülke değil ne yazık ki. Öyle acıyorum ki, sokakta satılan enginarların yaprakları temizlenip atılıyor, sanki işe yaramaz parçalar gibi...Oysa haşlandıktan sonra, biraz da uçlarından budarsanız (sivri olup batabilir uç kısımları), bir de zeytinyağlı, limonlu, sarımsaklı sosa batırıp dişlerinizle sıyırırsanız o etli yaprakları...İşte o zaman enginarı layıkıyla tüketmiş olursunuz. İzmir'de enginar dolması yapılır örneğin. Ne de güzeldir, ne de hak ettiği değeri veren bir tariftir enginara. Harikadır. Ben yarın zeytinyağlı enginar yapacağım ve paylaşacağım tarifini sıcağı sıcağına ama sezon devam ettikçe, dolmasından, haşlamasına bol bol göreceksiniz cadı satırlarının içinde enginarı.
İtalya'da pizzalara konulan harika bir enginar çeşidi de daha küçük olan ve burada "enginar kalbi" dediğimiz minik enginar modelidir:) Lezzeti mükemmeldir. Hafif soslarla tatlandırılıp direk mideye indirilir bu enginarcıklar. Yine italya'da, haşlandıktan sonra, eritilmiş permesan ve gorgonzolayla doldurulup, ekmek kırıntılarıyla son dokunuşu yapıldıktan sonra fırına verilen bütün enginarlar vardır ki, önce yaprakları sıyırılır müthiş peynir sosuyla, sonra kaşıkla kalbe doğru gidilir... Enginar keyiftir kısaca. Keşfedilmeyi bekleyen, keşfedilmeyi hak eden, yapraklarını çöpe göndermeyi hiç istemeyen harika bir sebzedir. Yiyelim, yedirelim, e mi?
Fotoğraf mı? Ben çekmedim. Görmedim henüz bir enginar çiçeği ama fotoğraf her şeyi anlatıyor değil mi? Tanrının mucizesi bir sebze enginar...
PINAR CADISI © 2007 All Rights Reserved